Featured Post

27 December 2009

sarhoş olun


Bu akşam, Defne'nin kış kitaplarından bahsedecektim ancak o modda değilim şu an. Defne yorgunuyum . Bu sıralar müthiş bir inatlaşma ve itişme içinde. Daha cümlemi bitirmeden ondan olumsuz bir cevap geleceğini biliyorum. Sakinliği elden bırakmadan çok dikkatli davranıyorum, bazen derin derin nefesler alıyorum. Nerelerde yanlış yapıyoruz diye sürekli düşünüyorum. 3.5 yaşında. Bu döneme çocukların erken ergenlik dönemi de deniliyormuş. Onca kitap okudum çocuk gelişimiyle ilgili ama teorikle pratik her zaman tutmuyor. Her çocuk başka bir kitap. Elbet geçecek diye kendime telkinlerde bulunuyorum ancak gün sonunda üzerimden tır geçmiş gibi oluyor.

O yüzden iyisi mi bugün kısa kesip başka dünyalara gireyim. Şu anki ruh durumuma Baudelaire'in ''Sarhoş olun'' şiiri çok uyuyor. Bir taraftan da bira içiyorum:) Hadi eyvallah!

Sarhoş olun.
Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda: Tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman'ın korkunç ağırlığını duymamak için, durmamacasına sarhoş olmalısınız.

Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun.

Ve bazı bazı , bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üzerinde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız, sorun yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun, ''saat kaç?'' deyin; yel , dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir karşılığını: ''Sarhoş olma saatidir. Zamanın inim inim inleyen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz''

Charles Pierre Baudelaire, Paris Sıkıntısı, Tahsin Yücel çevirisi

Not:
Resim Zerrin Tekindor 'un bir eseri. Henüz tablolarından alabilmek nasip olmadı ancak çok seviyorum resimlerini...


20 December 2009

Dot'un 2 yeni oyunu

Bugün Mit'i yolcu etmek üzere, havaalanına gidiyoruz. Arabada Radyo Eksen şıkır şıkır Janis Joplin'i çalıyor. İnsan böyle iyi müzik çalınca bir havaya giriyor. Mit'i bıraktıktan sonra, sahil yolundan eve dönüş yolunu tutuyoruz Defne'yle. Hava kapalı, Kumkapı dolayında balık peşinde koşan kuşlarla güreşen güçlü dalgalar müthiş bir görüntü oluşturuyor. Dalıyorum biraz. Karşıya geçiyoruz, Bostancı yönünde istasyona gitmeye karar veriyorum ama o da ne? Girdiğim sokakta, caddeye giriş yönü yasaklanmış, pazar nasıl olsa, gireyim buradan birşey olmaz gibi bir anlık gaflet ve dalalete düşüyorum, geçiyorum ve bingooo, polisler beni bekliyor köşede! Diyecek birşey yok, %100 haksızım. Kuzu gibi ruhsat ve ehliyetimi çıkarıp veriyorum. Hayatımda ilk defa trafik cezası yiyorum, herşeyin bir ilki var tabi ama koyuyor. Defne sinirlenip yırtalım o cezayı diyor, anlatıyorum, eh işte pek ikna olmuyor ama yapacak birşey yok, hatalıyım.

Başka birşey yazacaktım ama nedense parmaklarım önce bunu yazmak istedi, masum değilsin Füs der gibi...

Dot'un oyunlarını takip eder misiniz? Geçen seneki Vur, Yağmala,Yeniden oyunlarını seyrettiğimden beri, ben sıkı takipçilerindenim. Vur, Yağmala, Yeniden 16 kısa oyundan oluşan bir oyun. Yazarı Mark Ravenhill. Oyunda; özgürlük ve demokrasi adı altında; savaşın anlamsızlığı, güçlünün zayıfa hükmedişi, iyilik&kötülük, içi boşalan cinsellik ve aşk gibi temalarla yokolan insanlık sorgulanıyor. Biz geçen sene, her oyun çıkışı sarsılır, arkadaşlarla uzun uzun oyunun felsefesini tartışırdık. Bu oyun, bu sene oynanmıyor ancak olur da toplu gösterim yaparlar veya DVD'si çıkar, kaçırmayın diye yazıyorum.


Bu sene 2 oyunları var. Shopping and F***ing ve Pornografi. Shopping and F***ing, yine Mark Ravenhill'in oyunu. Beyoğlu Mısır Apartmanında oynuyor. Oyunda, geçen seneki oyun gibi farklı toplumsal konulara değinilmiyor ancak oldukça cesur bir oyun. Cinsellik, uyuşturucu, aidiyet, alışveriş üzerinden gene insanların hastalıklı ruh halleri işleniyor. Geçen gün oyunların yönetmeni Murat Daltaban ile röportaj yapılmış, o da belirtmiş, 'artık hepimiz hastalandık' diye. Pornografi'nin yazarı ise Simon Stephens. Oyunda, Londra'nın 2012 olimpiyat şehri seçilmesi ile paralel zamanda gerçekleşen metro istasyonu-otobüs patlamalarının sıradan insanların hayatı üzerinde yarattığı etkiler işleniyor. Oyun Maçka G-Mall'da. Mark Ravenhill'in oyunları kadar etkilenmedim bu oyundan. Ama oyuncular çok iyi gene. Seyircilerin oturma alanları çok dar olduğu için, bir sıra gerçekten klostrofobi bastı beni, çığlık atıp oyuna fırlamak istedim. Bu sorunu umarım çözerler. Çözemezlerse de, ilk sırada oturun, diğer sıralara göre daha rahat bir oturma düzeni var. Ben ilk sırayı özellikle tercih etmiyordum, zira Dot'un oyunlarında in-yer-face -yüzevurumcu tiyatro-denen bir tarz uygulanıyor , oyuncunun her an seyirciyle interaktif bir ilişkiye geçişi söz konusu olabiliyor:) Hem de sizi sarsarak, hatta sizi ciddi ciddi cinayetten bile sorumlu tutabilirler:). Ama bu oyunda fazla interaktivite yok, siz beni dinleyin, ilk sırada rahatça oturun.
Bu oyunları izlemeye çalışın, sarsılırsınız belki ama sarsılmak iyidir:)

Bu arada, her oyundaki müzik seçimleri de müthiş, bahsetmeden geçmek ayıp olur...

İyi seyirler,




14 December 2009

okumakta olduğum kitaplar...

Yasmin beni mimledikten sonra, okuduğum kitapları yazmak farz oldu:) Özellikle son okuduğum kitaptan dolayı içim kıpır kıpır, sevdiğim herkese bu kitabı almak, onlarla kitap hakkında konuşmak istiyorum. Kitabın adı 'Özgürlüğün Manifestosu' yazarı Tom Hodgkinson.

Aslında bu tür iddialı kitap adlarına biraz mesafeli yaklaşırım ancak Radikal Cumartesi'de yazarla yapılan söyleşiyi okuduktan sonra, kitabın takibine düştüm. İyi ki de düşmüşüm...Yazarın hangi sözünden alıntı yapsam diye düşünüyorum da, hemen hemen her satırın altını çizdiğim için, seçim yapmakta zorlanıyorum. Kayda değer, şahane düşünceleri var. En iyisi kitabı alın, okuyun isterseniz yazışalım:)
(Bu arada bu blogu benden ve Yasmin'den başka birileri okumadığı için,bu yazışma kısmı biraz havada kalabilir, belki bu vesileyle başkalarını da haberdar ederim blogdan. Bu kitabı ne kadar çok kişi okursa o kadar iyi, insanların bir aksiyona geçeceğine inansam, Facebook'a bile yazacağım alın okuyun kitabı diye:)




Son aldığım kitaplardan biri de Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ı. Yusuf Atılgan'dan Anayurt Oteli'nden beri hafif çekinirdim. Belki de bu sebepten Aylak Adam'ı okumak konusunda bu kadar aylaklık ettim:). Yapı Kredi'nin Aylak Adam için, 50. yıla özel baskı yaptığını okumuştum. Geçen gün Kanat Atkaya Aylak Adam'dan bahsedince,iyice meraklandım. Yeni okumaya başladım.






Yankı Yazgan'ı çok sevdiğimi yazmıştım önceden. Düşe kalka büyümek kitabı bende yoktu. Hoş olmasa da, kitabı ara ara okurken görüyorum ki, bu yazdıklarını bir yerlerde hep okumuşum. Olsun, her daim başucunda bulundurulacak kitaplardan. Özellikle Defne coştuğu zaman ilaç niyetine okuyorum:)
Bahsedeceğim son 2 kitaptan biri Cahide Birgül'den Eflatun Koza . Cahide Birgül'ü aslında çok yakın bir zamanda Yıldırım Türker sayesinde tanımıştım. Kitabını aldıktan birkaç gün sonra, yayınevinin Cahide Birgül'le ilgili taziye mesajını görünce hem şaşırdım hem de üzüldüm. Geç keşfettiğim bir yazar, kitaplarını merak ediyorum. Geçen gün Radikal Kitap'ta gördüm, bu senenin en iyi romanları arasında Eflatun Koza da yer alıyormuş.




Son kitap da Ahmet Tulgar'dan Birbirimize. Kitabın arka kapağında yer alan yazıyı okuyunca kitabı hemen almak istedim. 'Gazete yazıları, öyküleri ve romanı ile yazı dünyamızın aykırı sesi olan Ahmet Tulgar, içinde yer aldığı toplumun kıyısında durarak gözlemlerini sürdüren bir yazar. Kendi sesinin özgünlüğünü korumasının belki de en önemli nedeni bu...Aykırı sesleri seviyorum.


Hepimize bol kitaplı, bol okumalı günler diliyorum:)


10 December 2009

working class hero

uzun bir aradan sonra john lennon'la merhaba:)


Working Class Hero

As soon as your born they make you feel small,
By giving you no time instead of it all,
Till the pain is so big you feel nothing at all,
A working class hero is something to be,
A working class hero is something to be.
They hurt you at home and they hit you at school,
They hate you if you're clever and they despise a fool,
Till you're so fucking crazy you can't follow their rules,
A working class hero is something to be,
A working class hero is something to be.
When they've tortured and scared you for twenty odd years,
Then they expect you to pick a career,
When you can't really function you're so full of fear,
A working class hero is something to be,
A working class hero is something to be.
Keep you doped with religion and sex and TV,
And you think you're so clever and classless and free,
But you're still fucking peasents as far as I can see,
A working class hero is something to be,
A working class hero is something to be.
There's room at the top they are telling you still,
But first you must learn how to smile as you kill,
If you want to be like the folks on the hill,
A working class hero is something to be.
A working class hero is something to be.
If you want to be a hero well just follow me,
If you want to be a hero well just follow me.